PEK UYANIK BİR UYKU'DAN CUMHURİYET'E

Türk İnkılaplarının bir çoğunun Cumhuriyetten önce de bazı aydınların dile getirdiği bilinen bir gerçek. Ancak bu dile getirenler arasında öyle biri var ki bizzat Atatürk'e ilham kaynağı olmuştur.
Bir milletin kaderi yalnızca savaş meydanlarında değil, kalemle yazılan düşüncelerle de belirlenir.
İsmail Hakkı Kılıçzade’nin 1912’de İçtihat Dergisine yazdığı “Pek Uyanık Bir Uyku”, Türk inkılaplarının fikirsel babası sayılabilir. Onun hayalini kurduğu toplum, Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’te büyük ölçüde hayata geçirilmiştir. Bugün bu yazı yeniden okunmalı, tartışılmalı ve genç kuşaklara anlatılmalıdır. Çünkü o “uyanık uyku”, hâlâ Türkiye’yi uyandırmaya devam ediyor.

İsmail Hakkı Kılıçzade, 1872 yılında Osmanlı’nın Niş (bugünkü Sırbistan) şehrinde doğdu. Ailesi Balkan Savaşı sırasında Manastır’a göç etmek zorunda kaldı; bu yıllarda özellikle Manastır’da eğitimini sürdüren Kılıçzade, pozitif bilimlere ve biyolojik materyalizme yakın fikirler geliştirdi. 1890’da İstanbul’daki Mühendishane-i Berri-i Hümayun’a girip 1894’te topçu üsteğmen olarak mezun oldu. Selanik, Bağdat, Yemen ve Edirne gibi çeşitli garnizonlarda görev alırken, entelektüel çevrelere katıldı ve bilimin toplumsal ilerlemedeki rolüne dair görüşler geliştirdi .

1900’lerin başında İstanbul’a dönen Kılıçzade, Pozitivist ve Batıcı düşünce akımları içinde Abdullah Cevdet’in çıkardığı İçtihad dergisine yazılar yazmaya başladı. Milli mücadele yıllarında da aktif kültürel ve siyasi tartışmalara katıldı. Atatürk ile yakın ilişkiler kurup, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dinin kamusal alandan çekilmesini ve laik devlet modelini savundu .
1924’te Mustafa Kemal’in isteğiyle Hür Fikir gazetesini çıkardı. 1930–1940’lar boyunca CHP milletvekili olarak parlamentoda yer aldı ve özellikle laiklik, eğitim reformu, hukuk sistemi, kadın hakları, kıyafet devrimi ve Latin harfli eğitim gibi konularda aktif rol aldı.
Balkan Savaşları’nın ardından, Kılıçzâde 1912 yılında İçtihad dergisinde yayımlanan “Pek Uyanık Bir Uyku” başlıklı yazısıyla büyük ses getirdi. Bu makale, daha sonra Atatürk inkılaplarıyla birebir örtüşecek politik ve sosyo-kültürel öneriler içeriyordu.
“Pek Uyanık Bir Uyku”, Osmanlı’nın modernleşmesi için önerdiği radikal değişimleri toparlar ve gelecekteki kamu politikalarının temellerini atar. Yazıda ne yazıyorsa neredeyse hepsini Atatürk hayata geçirmiştir.”  

Bu metinde yer alan bazı temel öneriler şunlardır:

-Kılık-Kıyafet Reformu ; “Fes kâmilen defedilip yeni bir serpuş kabul olunacaktır.”  
-Sanayi ve Ekonomi ; Mevcut kumaş fabrikalarının genişletilmesi, yerli üretimin teşviki
-Medeni Hukuk ; Avrupa Medeni Kanunu’nun kabulü, tek eşlilik, modern boşanma usulleri 
-Eğitim & Kadın Hakları ; Kadının eğitim ve toplum içindeki konumunun güçlendirilmesi
-Alfabe Reformu ; Arap alfabesi yerine Latin harflerinin kabulü
-Laiklik ve Hukuk Üstünlüğü ; Devlet ve din işlerinde ayrım, hukuk devleti anlayışı


Bu önerilerin çoğu, 1920–1930’larda gerçekleşen fiili inkılaplarla karşılık bulmuştur.
Kılıçzâde Hakkı’nın 1912’de öne sürdüğü vizyonun, 20 yıl sonra Atatürk inkılap programı haline dönüşmesi tesadüf değildir. Özellikle şunlar dikkat çeker:

-Şapka ve kılık-kıyafet reformu,
-Latin alfabesinin kabulü,
-Tek eşlilik ve medeni hukuk düzenlemesi,
-Kadınlara eğitim ve kamusal hakların tanınması,
-Laiklik ilkesiyle din-devlet ayrımının gerçekleştirilmesi,
-Ticaret, sanayi ve yerli üretimin geliştirilmesine dair düşünceler.

Kılıçzade’nin önerileri, Cumhuriyet inkılaplarının fikirsel temelini teşkil eder ve batı modeliyle modernleşme idealinin erken örneklerindendir. Sadece eleştiriden ibaret olmayan, radikal bir programa dönüşen tavizsiz öneriler içerir. Yazı, sonraki dönem entelektüeller tarafından sıklıkla atıf almış, devrim felsefesinin teorik referansı haline gelmiştir.

Kılıçzade yazısına sıra dışı bir giriş yapar. Olay örgüsü “uykuya dalan” bir adamın 50 yıl sonra uyanması ile başlar

> “Uyandım ki her taraf değişmiş. Sokakta kadınlar kocalarının kolunda yürüyor, erkekler kısa ceketler giymiş, fes yerine Avrupalıların serpuşları var. Dükkanlarda yalnız Türk malı satılıyor. Medreseler yerini fen mekteplerine bırakmış…”

Bu alıntı, Tanzimat sonrası modernleşme sürecinin toplumda neden olduğu dönüşümleri ileriye taşımakla kalmaz; aynı zamanda bir laik, endüstriyel ve Batılı toplum tasarımı önerir.

Yazının en çarpıcı kısımlarından biri, halkın giyim tarzına yöneltilen reform önerisidir:

> “Fes kâmilen defedilmiş; onun yerine Avrupa şapkasına benzeyen bir serpuş ikâme olunmuş.”

Bu cümle, 1925 Şapka İnkılabı’nın adeta 13 yıl öncesinden ilanı gibidir. Kılıçzade’ye göre görünüşteki değişiklik, zihniyet devriminin ilk adımıdır. Geleneksel kıyafetler “gecikmişliğin simgesi” olarak değerlendirilir.

Kılıçzade, yazısında kadınların görünürlüğüne, eğitimine ve haklarına özel bir yer ayırır:

> “Kadınlar yalnızca evde oturmuyor; memurlukta, doktorlukta, mektepte muallimlikte çalışıyorlar. Nikâhı bir müftü değil, bir resmi memur kıyıyor.”

Burada üç önemli tema vardır; Kadının kamu hayatına katılımı, Dinin evlilik hukuku üzerindeki etkisinin kaldırılması, Eğitimde cinsiyet eşitliği. 
Bu görüşler, Medeni Kanun’un 1926’da yürürlüğe girmesiyle büyük ölçüde gerçekleşmiştir.

Yazı, eğitim sistemi ve alfabe üzerine devrim niteliğinde görüşler içerir:

> “Herkes Latin hurufatıyla okuyup yazıyor. Arap harfleriyle okuma bir müşkilattan ibaretti.”

Bu ifade, 1928 Harf İnkılabı’nın tam anlamıyla öncüsüdür. Ayrıca medrese eğitiminin yerini fen bilimlerine dayalı okulların aldığı vurgulanır. Kılıçzade’ye göre, eğitim hem çağdaş hem de seküler olmalıdır.
Yazının en ilerici yönlerinden biri, aile hukukuna dair önerileridir:

> “Kadınlar birden fazla eşe razı değildir. Erkekler artık çok evlilik yapamaz. Boşanma hakkı hem kadında hem erkekte vardır.”

Bu cümle, Osmanlı’nın şer’î hukuk sisteminden uzaklaşıp medeni hukuka yönelmesi gerektiğini savunur. Tek eşlilik, kadın-erkek eşitliği ve laik hukuk sistemi, Kılıçzade’nin ideal toplumunda temel taşlardır.

Yazar, ekonomik kalkınmayı da kültürel uyanışın parçası olarak görür:

> “Sokakta her dükkanda Türk malı satılıyor. Kumaş fabrikaları büyümüş, zanaat ve sanayi ilerlemiş.”

Bu ifadeler, 1920’lerde başlayan yerli sanayi hamlelerinin fikrî temelini oluşturur. İthal ürün bağımlılığının eleştirir ve ulusal üretimin teşvikini vurgular.

Kılıçzade’nin yazısı dine saldırma amacı ile yazılmamıştır; ancak dinin siyasal alandaki belirleyiciliğine karşıdır. Yani dine değil, dini egemenliğe karşıdır.

> “Nikâhı artık müftü değil, resmi bir memur kıyıyor. Camilerde yalnızca dini bilgiler değil, astronomi ve kimya da öğretiliyor.”

Bu ifadeler, laiklik fikrinin yalnızca din-devlet ayrımı değil, aklın egemenliğini sağlamak için şart olduğunu gösterir. Dini öğrenim kurumsallaşmalı, ancak bireyin vicdanıyla sınırlanmalıdır.

Yazı, teorik bir modernleşme programıdır. Bu program, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 1920’ler ve 30’larda adım adım uygulamaya konulmuştur. Üstelik bu dönüşüm, yalnızca tesadüfî bir benzerlik değil; ortak ideolojik kaynaklardan beslenen bir projedir: Batıcılık, pozitivizm, laiklik, halkçılık ve milliyetçilik.

Kılıçzade 1912’de ne dedi?
 “Fes kâmilen defedilmiş; yerine serpuş kabul olunmuştur.”

Atatürk 1925’te ne yaptı?
“Şapka İktisası Hakkında Kanun” çıkarıldı. Fes yasaklandı. Batı tipi şapka giyilmesi teşvik edildi. Modernleşmenin görünür simgesi haline gelen bu değişiklik, doğrudan Kılıçzâde’nin önerisiyle örtüşür.

 Kılıçzade 1912’de ne dedi?
“Kadınlar mektepte muallime, hastanede doktor, dairede memurdur. Erkeklerle yan yana çalışırlar.”
“Nikâhı artık müftü değil resmi memur kıymaktadır.”

Atatürk 1926’da ne yaptı?
Medeni Kanun ile çok eşlilik yasaklandı, boşanma ve miras gibi konularda kadın-erkek eşitliği sağlandı. Kadınlara 1930’da belediye, 1934’te genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkı verildi.

Bu ilerlemeler, Kılıçzâde’nin “kadın modernleşmeden ayrı düşünülemez” anlayışının ete kemiğe bürünmesidir.

Kılıçzâde 1912’de ne dedi?
“Halk Latin hurufatıyla okuyor. Arap yazısı müşkilattan ibaretti.”

Atatürk 1928’de ne yaptı?
Arap harfleri kaldırılarak Türk alfabesi Latin harflerine dönüştürüldü. Bu değişim sadece bir yazı reformu değil, Batı ile zihinsel bir köprünün ve halk eğitiminin önünü açan temel bir devrimdi.

Kılıçzâde 1912’de ne dedi?
 “Nikâhı artık müftü değil resmi memur kıyıyor.”
“Camilerde sadece dua değil, astronomi ve kimya da öğretiliyor.”

Atatürk 1924–1937 arasında ne yaptı?
1924’te Halifelik kaldırıldı.
1928’de Anayasa’dan “devletin dini İslam’dır” ibaresi çıkarıldı.
1937’de laiklik anayasal ilke haline getirildi.
Dinî mahkemeler kaldırıldı, laik hukuk sistemi kuruldu.
Laiklik, Kılıçzade’nin de öngördüğü gibi yalnızca dinin değil, aklın egemenliğini savunan bir sistem olarak benimsendi.

Kılıçzâde 1912’de ne dedi?
“Dükkanlarda yalnız Türk malı satılıyor. Kumaş fabrikaları büyümüş, zanaat gelişmiş.”

Atatürk 1930’larda ne yaptı?
1933 Sanayi Planı ile Sümerbank, Etibank gibi kurumlar kuruldu.
Yabancı işletmeler devletleştirildi.
Yerli mallar haftası ilan edildi.

Kılıçzade’nin yerli üretime verdiği önem, Atatürk’ün ekonomik milliyetçilik politikalarıyla birebir örtüşmektedir.Yazıda eğitime dair sıkça geçen fikirler, “bilimsel temelli, laik ve halkçı” bir eğitim anlayışının savunusudur.

Kılıçzade 1912’de ne dedi?
“Medreseler kapanmış, onların yerini fen mektepleri almıştır.”

Atatürk 1924’te ne yaptı?
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatıldı.
Eğitim laikleştirildi, karma sistem getirildi.
Halk okuma-yazma kursları yaygınlaştırıldı.

Kaynaklar ve Akademik Görüşler

Doç. Dr. Ahmet Kuyaş:

> “Kılıçzade’nin fikirleriyle Atatürk devrimleri arasındaki benzerlik, yalnızca bir tesadüf değil; bir aydınlanma aklının ürünü olarak düşünülmelidir.”

Murat Belge:
“Kılıçzade Hakkı, düşünsel olarak Cumhuriyet devrimlerini en önce tahayyül edenlerden biridir.”

“Pek Uyanık Bir Uyku”, yalnızca bir siyasal projeyi değil, aynı zamanda bir zihniyet devrimini hedefliyordu. Bu yazıdaki her öneri; sadece biçimsel değişimi değil, kültürel bir dönüşümü amaçlıyordu:
Toplumun dış görünüşü kadar düşünce biçiminin Batılılaşması,
Dini dogmalar yerine bilimsel düşüncenin egemen olması,
Kadın-erkek eşitliğinin yalnızca hukukta değil, gündelik yaşamda da hayata geçmesi,
Eğitim yoluyla bireyin yeniden inşa edilmesi.

Bu yönüyle, Atatürk devrimleri de sadece kanun değişiklikleri değil, toplumsal mühendislik projesi olarak okunabilir. Kılıçzade, bu projeye erken bir entelektüel temel sunmuştur.

Toplumsal Kabul ve Direnç

Önerdiği reformlar ne kadar ilerici ve idealist olursa olsun, Anadolu halkının tamamı bu değişiklikleri aynı açıklıkla benimsemedi. Atatürk dönemindeki uygulamalar da benzer dirençlerle karşılaştı. Halifeliğin kaldırılması ve medreselerin kapatılması büyük tartışmalara yol açtı. 1930’larda Menemen ve Bursa gibi şehirlerde din temelli isyanlar yaşandı.Yazıdaki gibi “fes yerine serpuş” uygulaması, Erzurum, Rize, Sivas gibi illerde ayaklanmalara neden oldu.Kadının kamusal yaşama katılması özellikle taşrada kültürel dirençle karşılaştı.Bazı bölgelerde kadınların okula gönderilmesine bile karşı çıkanlar oldu. Bu dirençler, reformların yalnızca yasayla değil, kültürel dönüşümle kalıcılaşabileceğini göstermektedir.

Kılıçzade’nin savunduğu sistem, Fransız tipi bir seküler cumhuriyet modeline yakındır. Bu model, Atatürk devrimlerinin de temel ideolojik rotasını belirlemiştir. Ancak bu yaklaşım, özellikle 1950 sonrası muhafazakar çevrelerde tepki çekmiştir. Reformlar “tepeden inme” olarak eleştirilmiştir.Halk ile yönetici elit arasında “zihniyet farkı” oluştuğu savunulmuştur.Devrimler, kültürel kimliğe “yabancı” bulunmuştur.Sosyolog Şerif Mardin, bu durumu “merkez-çevre çatışması” kavramı ile açıklamıştır. Merkezdeki Batıcı elitlerin dayattığı değişim, çevredeki geleneksel halk tarafından her zaman içselleştirilmemiştir.

Kılıçzade’nin “fen mektepleri”, Atatürk’ün “halkevleri” ve “millet mektepleri” ile örtüşür. Ancak eğitim reformlarının etkisi, yalnızca okuma-yazma oranlarında değil, düşünce tarzı ve yaşam alışkanlıklarında da kendini göstermeliydi. Bu noktada ise uzun vadeli bazı boşluklar oluşmuştur:

Alfabe değişti ama zihniyet aynı kaldı.
Hukuk laikleşti ama toplumsal gelenekler yer yer buna direndi.
Kadınlar hak kazandı ama uygulamada eşitlik eksik kaldı.

Bu nedenle hem Kılıçzade’nin hem Atatürk’ün öngördüğü reformlar, sürdürülebilir bir halk eğitimi sistemiyle desteklenmek zorundaydı.

Bugün bile “Pek Uyanık Bir Uyku” yazısının birçok bölümü, günümüzde bazı çevrelerce hala tartışma konusudur.Kadın-erkek eşitliği, laiklik ve din eğitimi gündemin merkezinde. Eğitim reformları, karma eğitim, bilimsel içerik eksikliği yeniden tartışılıyor. Hukukun üstünlüğü, kadın hakları ve devletin tarafsızlığı gibi konular canlılığını koruyor. Bu, Kılıçzade’nin yazısının sadece bir döneme ait olmadığını ve inkılapların hala tam manasıyla içselleştirilemediğini gösterir.Ancak gene de Tanzimat’tan beri süregelen modernleşme arayışlarının bir zirve noktasıdır, Pozitivist ve laik düşüncenin kuramsal ifadesidir, Cumhuriyet’in on yıl sonra atacağı adımların düşünsel zeminini kurmuştur.Bugün bu metne baktığımızda, onun Türk modernleşmesinin manifestosu olduğunu söylemek hiç de abartı olmaz.

Kılıçzade - Atatürk Bağlantısı

Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir dünyasını doğrudan etkileyen isimlerden biri de kuşkusuz İsmail Hakkı Kılıçzâde’dir. Bu etki, doğrudan tanışıklık ve yakın ilişki üzerinden (1924’te gazete çıkarma görevi), fikir yakınlığı ve pozitivist aklın ortaklığı üzerinden ve uygulamada somut paralellikler üzerinden takip edilebilir. Şapka, harf, medeni hukuk, kadın hakları, din-devlet ayrımı gibi tüm temel inkılaplar, Kılıçzade’nin hayalini kurduğu yapının uygulamasıdır. Aradaki fark şudur: Kılıçzade yazdı, Atatürk gerçekleştirdi.

Yazının Bugünkü Türkiye İçin Anlamı Nedir?

Bugünün Türkiye’sinde hâlâ şu sorular gündemde:
Eğitimde laiklik geri mi gidiyor?
Kadınların sosyal yaşamda yeri yeterince korunuyor mu?
Hukuk sistemimiz modernleşme idealine uygun mu?
Bilimsel düşünce ile geleneksel inançlar arasında denge sağlandı mı?
Bu sorulara verilecek her cevap, bir şekilde Kılıçzade’nin 1912 tarihli sorularına geri dönmeyi gerektiriyor. Çünkü onun yazısı yalnızca bir dönem için değil, her dönem için bir ayna niteliğindedir.

Kılıçzade’nin Türkiye’ye Bıraktığı Miras, Laik bir toplum düzenine olan inançtır, bilimin rehberliğinde çağdaşlaşmanın savunusudur, kadın-erkek eşitliğine ve özgür bireye duyulan inançtır, zihinsel devrimi maddi devrimden daha önemli gören bir bakıştır. Onun mirasını yaşatmak demek, bu ilkeleri bugün yeniden yorumlamak ve güçlendirmek demektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GLADIO'NUN TÜRKİYE'DEKİ FAALİYETLERİ VE TARİHSEL SÜRECİ

Şeyh Said İsyanı: Cumhuriyet’in İlk Büyük Sınavı

İNGİLERE Mİ,BİRLEŞİK KRALLIK MI, BÜYÜK BRİTANYA MI