VAHDETTİN VE MİLLİ MÜCADELE
İDDİALARIN ÇIKIŞ NOKTASI
Atatürk’ü Samsun’a Vahdettin’in gönderdiği iddialarının ilk çıkış noktalarından biri, 1929 yılında Mevlanzade Rıfat’ın Halep’te yayımladığı “Türkiye İnkılâbının İç Yüzü” adlı kitapta ortaya atılmasıdır. Bu kitapta, Vahdettin’in 14 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal’e bir ferman verdiği ve onu Kurtuluş Savaşı’nı başlatması için Anadolu’ya gönderdiği iddia edilmiştir. Ancak bu iddianın dayanağı olan böyle bir ferman ya da belge hiçbir zaman bulunamamıştır.
Bu iddia, özellikle Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı çevreler tarafından benimsenmiş ve zamanla yaygınlaşmıştır. Ama tarihsel belgeler ve Vahdettin’in kendi beyanları, Atatürk’ün Anadolu’ya gönderilmesinin padişahın değil, Osmanlı hükümetinin kararı olduğunu göstermektedir.
Özetle, bu iddialar Mevlanzade Rıfat’ın 1929 tarihli kitabıyla ortaya çıkmış ve sonrasında Necip Fazıl Kısakürek ile devam eden çeşitli siyasi amaçlarla kullanılmıştır. Gerçek tarihsel süreç ise Atatürk’ün Samsun’a gönderilmesinin devlet kararı olduğunu ve Vahdettin’in bu süreçte etkin bir rol oynamadığını, yalnızca etkisiz bir onay makamı olduğunu göstermektedir.
Bu olayın anlaşılabilmesi için en azından Mondros Mütarekesinden itibaren bilinmesi gerekir;
TARİHSEL ARKA PLAN
Mondros Mütarekesi (30 Ekim 1918) öncesinde Osmanlı Devleti'nin genel durumu, siyasi, askeri ve toplumsal açıdan oldukça olumsuz bir tablo sergilemektedir. Bu dönemdeki genel durumu başlıklar halinde şöyle özetleyebiliriz:
---
1. Askerî Durum
I. Dünya Savaşı’nda Cepheler Kaybedildi: Osmanlı Devleti, 1914 yılında Almanya’nın yanında savaşa girmiş ve dört yıl boyunca birçok cephede savaşmıştır (Çanakkale, Kafkas, Kanal, Hicaz-Yemen, Filistin-Suriye, Irak, Galiçya, vs.). Ancak 1918’e gelindiğinde, özellikle Filistin ve Suriye cephelerinde İngiliz taarruzlarıyla ağır yenilgiler alınmıştır.
Ordunun Durumu: Osmanlı ordusu, uzun süren savaşlar sonucunda yorgun, moral olarak çökük ve lojistik açıdan zor durumdaydı. Askerî disiplin zayıflamış, firarlar artmıştı.
Almanlarla İlişkiler Zayıfladı: Almanya'nın savaşı kaybedeceğinin anlaşılmasıyla, Osmanlı-Alman ittifakı zayıflamış, Osmanlı yöneticileri barış yollarını aramaya başlamıştı.
---
2. Siyasi Durum
İttihat ve Terakki'nin Etkisi Azaldı: 1913’ten beri yönetimi elinde tutan İttihat ve Terakki Cemiyeti savaşın sonlarına doğru halk desteğini yitirmişti. Enver, Talat ve Cemal Paşa gibi önde gelen isimler Ekim 1918'de yurtdışına kaçmışlardı.
Yeni Hükümet Kuruldu: Talat Paşa'nın istifasıyla yerine Ahmet İzzet Paşa başkanlığında yeni bir hükümet kuruldu. Bu hükümet, İngilizlerle barış görüşmelerine başladı.
---
3. Ekonomik Durum
Uzun savaş yılları boyunca üretim azalmış, tarım ve sanayi gerilemişti. Enflasyon artmış, halk kıtlık ve yoksulluk içinde yaşamaktaydı.
Ulaşım ve İletişim Aksamıştı: Demiryolları tahrip olmuş, ulaşım zorlaşmıştı. İç ve dış ticaret neredeyse durmuştu.
---
4. Toplumsal Durum
Halk Bıkkın ve Umutsuzdu: Savaş, kıtlık, sefalet, kayıplar ve baskılar halkı derinden etkilemişti. Asker kaçakları artmış, devlet otoritesi birçok bölgede zayıflamıştı.
Azınlık Ayaklanmaları: Özellikle Ermeni ve Rum çeteleri, bazı bölgelerde bağımsızlık ya da toprak kazanma amacıyla isyanlara girişmişti.
---
5. Uluslararası Gelişmeler
Almanya ve Müttefikleri Savaşı Kaybediyordu: Bulgaristan 29 Eylül 1918'de, Osmanlı 30 Ekim 1918'de, Avusturya-Macaristan 3 Kasım 1918'de ateşkes imzaladı. Almanya ise 11 Kasım’da teslim oldu.
İtilaf Devletleri Galip Durumdaydı: İngiltere ve Fransa, savaşın sonunda Osmanlı topraklarını paylaşma planlarını uygulamaya koymaya hazırlanıyorlardı (Bkz. Sykes-Picot Anlaşması, 1916).
Özetle;
Mondros Mütarekesi öncesinde Osmanlı Devleti askerî, siyasi, ekonomik ve toplumsal olarak çok zor durumdaydı. Devletin savaşa devam etme gücü kalmamıştı. Ateşkes, bu ağır koşulların ve genel çöküşün doğal bir sonucu olarak imzalandı.
MONDROS MÜTAREKESİ
4 Ekim’de barış istenmişti. 30 Ekim 1918 günü Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda mütareke imzalandı. Osmanlı tarafını Bahriye Nazırı Rauf, İtilaf Devletleri adına İngiliz tarafını ise Amiral Calthorpe temsil ediyordu. Antlaşmanın birçok maddesi vardı. En önemlileri, Boğazlar’ın açılması ve İtilaf Devletlerinin güvenliği için Osmanlı ülkesinin istediği noktalarını işgal edebilme
hakkıydı (md. 7). Boğazlar’ın açılması demek, Osmanlı başkentinin İtilaf donanmasının ve ordularının denetimine girmesi demekti. Rauf Bey İstanbul’a gelecek İtilaf donanmasında Yunan gemilerinin bulunmamasını istediyse de, bunu antlaşmaya sokamadı. İtilaf Devletleri gerekçe gösterme gereksinmesini bile duymadan, başta İstanbul olmak üzere Doğu Trakya, Boğazlar, Musul, Çukurova
bölgesi ve çevresi, Hatay, Antalya gibi yerleri işgal etti ve, önemli noktalara küçük birlikler ya da denetim (kontrol) subayı adını taşıyan görevliler yerleştirdi. (Eskişehir, Samsun, Konya, Trabzon, Erzurum gibi yerler). Osmanlı ordusuna yoğun bir terhis ve silahsızlandırma uygulaması yapıldı. Silah ve cephaneler koruma altındaki depolara konuluyordu. Bazen de tüfek mekanizmaları, top kamaları sökülerek işe yaramaz hale getiriliyordu.
Özellikle ilk zamanlarda İngilizler ve Fransızlar Türklere sömürge muamelesi yaptılar. Bazı kamu binalarını ve hatta özel mülkleri boşaltmaları için 24 saat süre tanıdılar.
Mondros imzalanınca İttihat Ve Terakki’nin önde gelen isimleri Enver,Talat,Cemal Paşalar, Doktor Nazım, Bahaettin Şakir gibi isimler bir Alman gemisiyle Rusya’ya kaçtılar.
13 Kasım günü Yunan Averof zırhlısı dahil, 100 kadar büyük savaş gemisinden oluşan bir İtilaf donanması Osmanlı’ya gövde gösterisi yaparcasına İstanbul’a geldi. Rastlantı olarak, Türkiye’nin kurtuluşuna önderlik edecek adam da o sırada Haydarpaşa’da trenden inmekteydi.
Mondros Mütarekesi’ne ve Osmanlı Devleti’nin teslimiyetçi politikalarına Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Kazım Karabekir Paşa gibi bazı önemli kişiler muhaliflerdi. Mustafa Kemal bu zamanlarda Harbiye Nazırlığı’nı istiyordu.Ancak İstanbul’a geldikten sonra gördüğü manzara buradan çözüm yollarına karşı umudu kalmamıştı.Yeni hükümet zamanında asayiş sorunlarını çözmek için Mustafa Kemal’in Karadeniz’e gönderilmesi söz konusu oldu. Böylece hem sorunlar çözülür, hem de hükümet bakımından sivri bir kişilik İstanbul’dan uzaklaştırılmış olurdu. Arkadaşları Kâzım Karabekir Paşa ve Ali Fuat Paşa bir süredir Anadolu’daydılar. Karabekir, karargâhı Erzurum’da bulunan 15. Kolordu’nun komutanıydı ki, Osmanlı kolorduları içinde savaş gücünü koruyabilmiş tek kolorduydu. Ali Fuat Paşa, karargâhı Ankara’da bulunan 20. Kolordu komutanıydı.
Karadeniz’deki sorun şuydu: Bölgede Rum ve Türk eşkıya çeteleri geziyordu. Türk çetelerini yakalamak ya da dağıtmak büyük bir sorun değildi. Rum çetelerini temizlemek ise nazik bir sorundu, çünkü işin içine İngilizler de giriyorlardı. 9 Mart 1919’da İngilizler Samsun’a 200 askerlik bir birlik çıkarmışlardı. Mustafa Kemal’e verilen görev IX. Ordu müfettişliğiydi (yeni bir
ordu örgütlenmesi dolayısıyla kısa süre sonra görevi III. Ordu müfettişliği olacaktı). 15 Mayıs günü, hareket
etmeden önce, veda etmek üzere Babıâli’ye gittiğinde, oranın altüst durumda olduğunu gördü. Yunanlılar İzmir’e çıkmışlardı.
MUSTAFA KEMAL’İN GÖREVLENDİRİLMESİ
Mustafa Kemalin müfettişlik görevi oldukça geniş yetkilerle donatılmıştı. Bu durumu Mustafa Kemal Nutuk’ta şöyle aktarır;
“Benim, bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve komuta vermekten daha ileri bir yetkim vardı ki, müfettişlik bölgesine yakın olan askerî birliklere de tebligat yapabilecektim. Aynı şekilde bölgemde bulunan ve bölgeme komşu olan illere de tebligatta bulunabilecektim. Bu yetkiye göre, Ankara'da bulunan 20'nci Kolordu ve bunun bağlı bulunduğu müfettişlik ile, Diyarbakır'daki kolordu ile ve hemen hemen Anadolu'nun bütün sivil yönetim amirleriyle ilşkiler kurabilecek ve yazışmalar yapabilecektim. Bu geniş yetkinin, beni İstanbul'dan sürmek ve uzaklaştırmak maksadıyla Anadolu'ya gönderenler tarafından, bana nasıl verilmiş olduğu garibinize gidebilir. Hemen ifade etmeliyim ki, onlar bu yetkiyi bana bilerek ve anlayarak vermediler. Ne pahasına olursa olsun, benim İstanbul'dan uzaklaşmamı isteyenlerin buldukları gerekçe Samsun ve dolaylarındaki güvensizlik olaylarını yerinde görüp tedbir almak üzere Samsun'a kadar gitmekti. Ben, bu görevin yerine getirilmesinin
bir makam ve yetki sahibi olmaya bağlı bulunduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir sakınca görmediler. O tarihte Genelkurmay'da bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar sezmiş olan kimselerle görüştüm. Müfettişlik görevini buldular; yetki konusu ile ilgili talimatı da ben kendim yazdırdım. Hattâ Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa , bu talimatı okuduktan sonra, imzalamaya çekinmiş; anlaşılır anlaşılmaz bir biçimde mührünü basmıştır.”
40.000 Altın İddiası;
Vahdettin taraftarı bazı kişiler Vahdettin'in Mustafa Kemal’e Milli Mücadeleyi başlatması için 40.000 altın verdiğini söyler.Bu iddia hiçbir güvenilir kaynakta geçmez.Harbiye Nezaretinden aldığı harcırah ise yalnızca yolculuk ve konaklama içindir. Zaten bu ödenek, görevden alındığı Haziran 1919’dan itibaren kesilmiştir ve maddi zorluklar yaşamıştır.Buna karşılık yerel halktan, Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin Sivas ve Trabzon şubeleri tarafından yolculuk ve konaklama masraflarının bir kısmı karşılanmıştır.
VAHDETTİN’İN MİLLİ MÜCADELE KARŞITLIĞI
İstanbul’da Damat Ferit hükümetinin ilk yaptığı işlerden biri, Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi’ye bir fetva hazırlatmak oldu. Fetvada, ulusal hareketin halifeye karşı bir ayaklanma olduğu, buna katılanların öldürülmeleri gerektiği, onlara karşı mücadele edenlerin şehit ya da gazi olacakları belirtiliyordu. Bu fetvadan binlerce basılarak ülkeye dağıtıldı. Kimi yerlerde İngiliz uçaklarından atıldığı anlaşılıyor. Sonra Mustafa Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harp Mustafa Kemal ve arkadaşlarını gıyaben yargılayarak bir çoğunu idama mahkûm etti. İstanbul Hükümeti, İtilaf Devletlerinin desteğiyle Milli Mücadeleyi önlemek ve Padişah adına düzeni Sağlamak için Kuvayi İnzibatiyeyi kurmuştur.
Mustafa Kemal, Nutuk’ta Vahdettin’in İngilizlere bağlı bir kurtuluş aradığını belirtir.Samsun’a gönderişini ise Anadolu’da bir milli direnişi engellemek olduğu şeklinde yorumlar.
Ali Fuat Cebesoy, “Sınıf Arkadaşım Atatürk” adlı kitabında Atatürk’ün Vahdettin ile yaptığı son görüşmeyi anlatırken Vahdettin’in Mustafa Kemal’e umut bağladığını ima eden sözler söylediğini aktarır. Ancak bu tutumu Kurtuluş Savaşına bağlamak yersizdir. Şöyle ki;
Mondros Mütarekesine göre İtilaf Devletleri gerekli gördükleri yerleri işgal edebileceklerdi. Bunun için ilk bahaneleri ise Anadolu’daki gayrimüslim azınlıkların can güvenliğiydi.Mustafa Kemal’i İtilaf Devletlerine bu bahaneyi vermemek adına gayrimüslim azınlıkları ve Türkleri silahsızlandırarak aralarında çıkacak bir çatışmayı engellemek ve asayişi sağlamak için görevlendirdiği gayet açıktır.
—-
Kaynakça
1. Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk (1919–1927). Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, 1980.
2. Cebesoy, Ali Fuat. Sınıf Arkadaşım Atatürk. Temel Yayınları, 2000.
3. Aydemir, Şevket Süreyya. Tek Adam: Mustafa Kemal 1881–1938. Remzi Kitabevi, 1995.
4. Bayur, Yusuf Hikmet. Türk İnkılabı Tarihi, Cilt III, Kısım I–II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1991.
5. Akşin, Sina. İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele (1918–1923). Cem Yayınevi, 1992.
6. Akşin, Sina. Kısa Türkiye Tarihi. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2021.
7. Tunaya, Tarık Zafer. Türkiye'de Siyasal Gelişmeler (1876–1938). İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2009.
8. Uçarol, Rıfat. Siyasi Tarih (1789–2012). Der Yayınları, 2013.
9. Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi. İletişim Yayınları, 2004.
10. Mevlanzade Rıfat. Türkiye İnkılâbının İç Yüzü. Halep, 1929. (Tartışmalı bir kaynak olarak değerlendirilmelidir.)
11. Karal, Enver Ziya. Osmanlı Tarihi Cilt VIII: Mondros’tan Mudanya’ya. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1983.
Yorumlar
Yorum Gönder